enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhphatayantakyaiskenderunasidersamandağ
PİYASALAR

 ALGILANAN ve KAVRANAN DİN ÜSTÜNE

19.04.2022 21:46
0
A+
A-

Bize” aykırı gelene” önyargılar ve buna dayanan peşin hükümler ile savunma durumuna geçmek ne yazık ki en bilimsel düşündüğünü varsayan, en evrensel değerlere sahip olduğunu iddia eden kesimde bile rastlanabilen bir durum. İnsani bir refleks olarak karşı karşıya kalınabilen bu durumda olduğu gibi olan bitene, yaşatılan olumsuzluklara tepkisel davranmak yerine , aklı bilgi ile hareket etmeye teşvik etmek daha doğru bir şey olsa gerek. Bilim de bize önce analiz etmemizi, sonra sonuçlara varmamızı,  bunları yaparken de mümkün mertebe “objektif “ olmamızı ister. Duygusal ve ben/biz doğru merkezli  tepkiler yerine akılcı ve tutarlı  tutumlar takınmamız ve doğru /doğrulanmış bilgiler ile hareket etmemizi gerektirir. Aksi taktirde yadırgadığımız, eleştirdiğimiz ve “kabul edilmesi mümkün değil” dediğimiz zihniyet ve tutum sahiplerinden nerede ayrılabiliriz ?

Gerek din konusunda gerekse diğer tüm alanlarda ana referansların ne dediğini araştırmadan, anlamadan.  onun adına yaşatılan pratiğe ve dayatılana bakmakla yetinecek olursak görürüz ki;  hiçbir  öğreti, inanç ,akım, felsefe “sorgusuz sualsiz kabul edilebilir “ değil. Hepsinin aykırı gelen düşünceleri, yanlış uygulamaları, uygulayacıları  kaçınılmaz olarak var.

Unutmayalım ki insanlık tarihi boyunca mevcut olan her iyi ve yapıcı fikir gene insan iradesi ve eli ile insani hatalı kavrayış, maddi ve manevi çıkar sağlamak için bilinçli bir şekilde  çarpıtılmaya ve amacından saptırılarak kullanılmaya maruz bırakılmıştır. Fikirlere karşı yapılan en büyük mücadele ve onlara karşı verilen en büyük zarar; onları tamamen karşısına alıp yoketmeye çalışandan değil içindeymiş, asıl sahibi imiş gibi görünüp de “kötüye” kullananlar tarafından verilmiştir.

Din hakkında da araştırma yapacaksak ve dini analiz etmeye çalışacaksak ana kriter insani uygulamalardan çok öğretinin kendisine yönelmek ve daha ötesinde bağlayıcı, hüküm verici sonuçlar ortaya koyacaksak  öncelikle  bu konuda “kulaktan duyma ,ön kabullerimizi onaylayan, kulağa hoş gelen bir iki satırı okumakla edinilen yüzeysel bilgilerle” hareket edilemeyeceğini kabul etmemiz gerekir. En açık bir şekilde insandan bağımsız Tanrısal  kelamın ( kendini de böyle tanımlar; bu kitaptakilerin çoğu  allegoriktir bunları anlayabilmek bilimlerde derinleşebilenlerin  yetisindedir der (Ali İmran-7).  Yüzeysel bir okuma ve mantık yürütme ile mümkün olamayacağını görmek gerekir. Bu işe soyunurken en azından  dinler tarihi, kutsal  kitapların yazıldığı dilleri, felsefe tarihi ve din alanındaki mevcut referansları incelemek  ve karşılaştırmalar yapmak ve sürekli sorgulamak gerekir. Sınırlı bilgi ve çaba ile notu vererek defteri kapatma ne elim bir tercihtir. İyi de inançlar, sorgulamaya, eleştiriye kapalı ve bunu yapanı kınar, lanetler, mahkum ederek cehenneme sevkeder mi? Neden olsun ki? Salt doğrudan geldiği, ezeli ebedi gerçekliği, iyiliği yansıttığını öne süren, sorgulanmaktan niye kaçınsın niye yasaklıyor olsun, niye korksun ki? Doğru olan sorgulanmaktan asla kaçınmaz. Zaafı, eksikliği yanlışı olan sorgulamaya gelmez, bunu rededer. En temel buyruklarından biri” oku” “akıl et “ iken yaratılışının gayesi bilginin peşinde ve bilgi ile amel eden olmaktır” olan din bunu böyle demiyor mu ? Ama bu sorgulama sürecindeki tehlike nedir? Sorgulayan’ın yetersiz bilgi ile, açıklama ve öznel mantığına uydurmadaki zorluklarla ve en fazla tökezleten deneyimle “yanlış kaynaklarda hakikati arayarak” yanlış bilgi ile hüküm vermesi ve vardığıyla yetinmesi ile ortaya çıkan tehlike. Ben anladım, ben araştırdım, biliyorum ve hükmü verdim bataklığına düşülmesi. Ne demiş yüce bilginler ve kadim öğretiler” bildiğim bir şey varsa aslında hiçbir şey bilmediğimdir”. Bu kabül bir paradoksa sürükler mi? Hiçbir bilgi seviyesi yeterli, kabul edilebilir, hareket edilebilir değilse hiçbir konuda herhangi bir bilgimiz ,edinimiz, işlemimiz olamaz ki. Doğrudur, ama en somut en analitik,en deneysel sonuçlarla elde edilen bilgiler dahi değişime, derinleşmeye ve daha farklı bilimsel açılımlara, açıklamalara açık değil mi? Vargılarımız neden sabit ve değişime kapalı olsun? Edindiği bilgiler ve din adına yaşatılana bakarak  Ateizm ve Deizm kabulüne varanlar için de bu durum geçerli değil mi?

YAZI ARASI REKLAM ALANI

İslam dini için ana referanslar dünyanın şurasında burasında yaşatılanlar ya da filanca dincinin görüş ve uygulaması, sınırlı gözlemler olmamalı, asli kaynaklar Allah kelamı Kur’an-ı Kerim ve onu izah eden ve nasıl anlaşılması, uygulanması gerektiğini insanlara anlatan Hz. Muhammed ve O’nun sadık ve ilahi bilgiyi kavramış ardıllarının sürdürdüğü ekoldur. Kur’anı Kerim ortada. Önemli bir görev bu “Sadık Ardıllar” kimlerdir diye araştırmakla başlar. Çünkü asıl mesele burada düğümlenmektedir. Bunlara dair ama aslında temel ve şaşmaz mihenk taşlarına dair ipucu verelim. İnsanın insana kulluğu yoktur, din kullanılarak maddi manevi herhangi bir çıkar sözkonusu olmamalıdır, kendini üstün( erdem ve bilgi üstünlüğünden kaynaklı üstünlük hariç) ve ayrıcalıklı görme olmamalıdır mesela. Bu olumusuzlukların herhangi birinin ya da kombinasyonlarının saptandığı yerde İlahi din çekilmiş, yerine insan müdahalesinin olduğu yorum zerkedilmiştir teşhisi konulabilir.

Bu perspektifte dini de  ele almak gerekir. Bu bakış açısının izdüşümüyle din = yobaz , din =şiddet sarmalı , din = kadın düşmanlığı , din = cehalet gibi tuzaklara düşmeden daha sorgulayıcı bir şekilde en yoğunlukla eleştirilen konulardan bir ikisini ele almaya çalışalım:

Kur’anı Kerim’in hiçbir ayetinde 9 yaşında veya küçük kızlarla evlenmeyi düzenleyen bir beyan  yoktur. Demek ki en asli referansta böyle bir şey yok. Kur’anı Kerim’in hiçbir ayetinde çarşaf giyinin ve gözleriniz görünmesin diye bir düzenleme de  yok. Demek ki bu konuda da  asli referansta ( Allah’ın buyruklarında) böyle bir şey yok. Bu bile kendi başına yeter bir durum aslında . Hemen” ama” lar başlar. Hz. Muhammed 9 yaşında bir kız ile evlendi. Bunu yobaz da öne sürer, onun tuzağına düşen peşin hükümlü din eleştiricisi de. Evlendiği kadının 9 yaşında olduğunun bilgisi nerededir? Hadisler .Hadisler tarandığında, bir kısmı 9 yaşından söz ederken bir kısmı da 18 -21 yaşları arasında olduğunu belirtir. Arap toplumunun kadını tali kabul eden cahiliyye döneminde kız çocukları ancak adet görmeye başladıktan sonra kişilik atfetme ve yaşını hesaplama adeti olduğu gözönünde tutulduğunda hatasız ,günahsız olduğu alemlere rahmet olarak gönderildiği kabul edilen Peygamberin ( Hz. Muhammed’den önceki hiçbir peygamber de, Hz. Muhammed’in sadık ardıllarından hiçbiri de bir çocukla evlenmediğine, bu evliliği gerçekleştirildiği atfedilen karısının Hz. Muhammed’e dair bir çok anı, söz var ise eğer bunların 9 yaş civarı bir çocuk tarafından algılanabilecek ve aktarılabilecek şeyler olması mümkün olmadığına göre, ailesinin beyanlarından doğum yılının 605 /606 olarak hesaplandığı  bu evliliğin hicretten (622) yedi ay sonra gerçekleştiği bilindiğine göre en az 16-17 yaşında olması gerekmez mi?  Biraz araştırırsak görürüz ki akla, mantığa uymayan bu nasıl olabilir ki denilen hadislerin büyük kısmı Hz. Muhammed döneminden çok sonraları yaşamış kimseler tarafından şu veya bu nedenle onun adına yazılmış olanlar. Merakımızı arttırarak daha da araştırsak elimize buna dair veriler ulaşır:  Hz. Muhammed 23 yıl peygamberlik yapmış. Basit bir matematik işlemi yapsak ; Mevcut hadis sayısı / 23 yıl x 365 günx 24 saat ; çıkan sonuç akıl eden birine fazla zorlamaya gereksinim duymadan bir takım bilgiler verir.   Birçok aykırı olanı  kim dayatıyor? Filan şeyh, şu tarikat, bu hoca…. Buna akıl etmeden kapılan yobazı suçlayan, bilimsellikten, modern yaşamdan ve akıldan yana olan bilgiç, dini eleştirmek için neden  şeyh , hoca sözüne tutunur, tali kaynaklarda okuduğuna yapışır temel  referans kabul eder  de asli kaynaklara bakmayı gözardı eder? Çocuk yaşta kızlarla evlilikten sözeden, onaylayan nasıl bir varlık olabilir ? Dincisi , dinsizi ondan ve dini kullananlardan uzak durmak söylediği hiçbir şeyi de kaale almamak,  daha iyi değil mi? Pire için yorganı mı yakmak gerekiyor?

Dine inandığını iddia eden bazı insanlık müsveddelerinin dünyanın farklı yerlerinde insanoğluna yaptıkları barbarlık ve iğrençliklerin durumu ortada. Çoluk çocuk demeden insan kafası kesen, diri diri yakan, ibadet halindeki insanları dahi kendisi ile beraber parçalayarak havaya uçuran canilerin ufacık bir Allah sevgisi, bilgisi ve inançları olsa yapabilirler miydi? İnsanlıktan biraz nasibini almış biri bunu yapabilir mi? Kustukları nefterin, kötülüğün ve cehaletin beden bulmuş yaratıklarını  “din temsilcisi” mi kabul etmek gerekiyor? Kur’an’ı Kerim’de gene savaştığınız toplulukların erkeklerini öldürün, kadınlarını cariye edin diye bir söylem nerede var ?  Nisa- 93:” Kim inançlı birini katlederse yeri ebediyyen cehennemdir” der, Maide -75 “Nedeniniz ne olursa olsun zayıf olan erkek, kadın ve çocuklarla savaşamazsınız” der iken dinin göstergesi Kutsal Kitap mı  bu yaratıklar mı olur ?  Kafirun süresinde” sizin dininiz sizin benim dinim bana derken “ kendi sapkın kabulleri dışında kimseye yaşam hakkı vermeyenler mi dinin belirleyicisi oluyor ? Bunlardan arı olan din/lere ( üç semavi dinde öldürmek en büyük ilk üç günah içindedir) de bunların yaptıklarını fatura etmek hakkaniyetli mi?

Batı bilimde teknolojide ileride iken üç semavi dinin ortaya çıktığı Ortadoğu ithalatçı tüketimci durumda. Tarihi iyice bir gözden geçirmek gerek. Batı, Ortaçağın karanlıklarında gezinirken 1200’ lere kadar İslam dünyası, felsefe , bilim ve teknolojinin merkezi idi. Örnekleri çoktur ama mesela Cabir Bin Hayyan modern kimyanın temellerini kurdu. Atom enerjisinden sözetti .Napoli ve Sicilya medreseleri Batıya bilimin girişi ve üniversitelerin kurulması için kapı oldu vs.

Tarihe gözünü kapatarak küllen yakmak yerine ;Asıl su soruyu sormak gerek ne oldu da bu parlak çağ, İslam dünyasında kapatıldı ve karanlık çağ nasıl oldu da  Batı’dan devralındı. Bu da biraz tarihi tepelemeden, deşmeği didiklemeği gerektiriyor.Tarih , yergi ve övgü kaynağından çok ibret alma kaynağıdır zira.

Kader’i Allah yazıyor  insan sadece uyguluyor mu? Kader, her eylemi her sözün önceden belirlenmesi değil tabi. Allah, her eylem ve her sözü bilir, bilmek ve belirlemek aynı şeyler değil. Bir takım genel şartların (bir insan nerede ,hangi ailede doğacak ne kadar yaşayacak ve ne zaman ruhu bedeninden ayırlcak bunlar kader kapsamında yazılmışlar olarak kabul edilirken yaşamın akışı içinde çoğunluk bir tanınmış bir yetkinin öznel seçkisidir. Din, hiçbir şekilde kötülüğü emretmez. Kötülüğün kaynağını gösterir: “Yaptığınız kötülüklerin kaynağı kendi nefislerinizdir. (Nisa 79). Kötülükleri dine fatura etmek ayrı bir asli kötülüktür. Ne ararsa insan, kendinde aramalı. Engisizyon uygulamaları İncil’de mi vardı  , servet ve güç batağına saplanmış kilise temsilcilerinin uygulaması mıydı? Saraylarda debdebe içinde yaşayıp, peygamber torununu dahi katleden, civardaki diğer halkların kanını akıtan Emeviler’in ( kimdir bu Emeviler, din ilk ortaya atıldığında nasıl bir tavır takındılar, güçlenince ne yaptılar en azından entellektüel bir merakla bir araştırma konusu , gözünü kapatıp ağzını yumup haklı olduğun tarafların da yok değil yaylım ateşe tuttuğun “din” dediğin şey Hz.Muhammed’in bildirdiği din değil de  bunların dayattıkları egemen kıldıkları bir  din çarpıtması olmasın, dinin kendisi başka bir yerde tüm arınmışlığı ile var iken . Olası  mıdır ?)  Kendi nefislerinin, hırslarının tasarrufu muydu yoksa (tenzih ederek) bunlar Kur’anda yazıldığı için mi yapıyorlardı? 

Katı bir totalizm ile yobazların yaptıkları kötülükleri ve yanlışlıkları kutsal kitaba maletmek “sonra dinde güncelleme yapmak gerek demek” hiç hakkaniyetli değil. Böyle bir talep öncelikle haksız ve yersizdir. Kur’andaki ayet insan yazımı değil ki onu insan düzeltsin. Anlamadığın başkasının eseri  soyut  bir tabloda fırça alıp düzeltme yoluna gidebiliyor musun? İnsan yanlış algılıyorsa kafasının içini düzeltsin. Lazer kanser tedavisinde  kullanılıyor insanı tamamen buharlaştırmak için de kullanılabilir.  Gün gelir lazer insanı buharlaştırmak yoketmek için gene insan tarafından kullanılırsa lazer ışını mıdır bunun sorumlusu ?  Gidip lazeri mi  düzeltmek gerekiyor ; ki olmaz . İnsan aklını, elini düzeltsin demek gerekmez mi?  Kur’anda düzeltme talep eden, okumuş mudur kitabı ? Ama işin kolayına kaçmadan ; filan çeviri / yorum demeden. Kendisinin Arapça bir metin olduğunu tanımlayan ve ayetlerinin büyük bir kısmının yoruma açık olduğunu belirten bu kitabı zahmet ederek okumuş ve anlamaya ( tarih ,felsefe pozitif bilimler , kadim diller öğrenilerek ) çalışmış mıdır ? Çalışılmamışsa aslında onu okumadan onun adına kötülük yapan cahil, yobaz, din sömürücüsü simsarların yolu ve sistematiği ne ise – karşıtlığı içinde- aynı yol izlenmiş olunmuyor mu ? Mükellef olsa da kimse okumak , araştırmak zorunda değil tabii ki ama din hakkında hüküm verilecekse bu bir boyun borcudur. Dinleri anlamak için Arapça, Latince, İbranice bilmiyorsak tercümelerini okumak, anlamaya çalışmak fayda etmiyor mu?Anlamaya çalışırken bilinen dillerde okumak gerek tabii ki illa da yazıldığı ana dilleri bilmek şart değil. Ancak bir hükümde bulunulacak ise evet o iddiada bulunmak hakkı için öyle olması gerekir. Kulaktan duyma bilgileri geçelim. Ya çeviren/meal yazan istemli/ istemsiz bir hatada bulunmuş ise. Çarpıcı bir örnek: Nebe Suresi 31. Ayet’teki. “Kevaik” kelimesi . Meallerin çoğunda belki de nakil yolu tercih edildiği için Cennet’te göğüsleri yeni tomurcuklanmış (??!!) küçük kızlar gibi  en uç anlamı ile yer verilirken, Arapça’ya daha hakim ve İlahi mesajın bütünselliğine daha yakın bir bilinç, asıl ve Kur’ani mesaja uygun anlamı ile bunu “birbirine eşit yüksek makamlar”diye çevirebiliyor aynı kelimeyi.  Sadece “ yaşatılana” ,”dayatılana” önümüze çıkana bakarak hüküm vermek  en dar anlamı ile bilimsel düşüncenin kendisine haksızlık olur.

Dini asli anlamıyla anlaşılmadığında yadırganmaya açık gibi görünen kısımları dahil “yanlış” anlamayanlar da var mı? Tabii ki var. Mesela hiç merak edilmiş midir? Hz . Muhammed’in Hz.Ali ve Hz .Fatıma’dan olan  torunları kimdir ? Cafer-i Sadık , Abuzer Al Giffari kimdir? Yunus , Pir Sultan Abdal kimdir? Veysel Karani, Cüneyt Al Bağdadi ,Cafer Bin Hayyan, İbni Sina kimdir ? Bu zatlar nasıl yaşamış neyi anlatmış neyi uygulamış hangi kaynakları bahşetmişlerdir? Bağdat kütüphanesini, dünyanın ilk ünversitesi kabul edilen el Ezher’i kim kurmuştur? Yoksa dine çevrilen periskop sadece onun adına yaşatılan kötülüklere odaklanmış  yarım mercekli midir ?  

Tanrı bu kadar iyiyse bu kadar kötülük taşıyan dünyayı yaratmış olabilir mi? Dünyayı Allah yarattı evet. Ama kötü olan, kötülük yapan dünyanın kendisi değil farkında mıyız? Tüm kötülüklerin kaynağı “Sensin!”  dünyadaki en yüksek bilince sahip insan oğlu. Kötülükleri yapmak  için dine de ihtiyaç duymuyorsun aslında. Dini araç ediniyorsun. Evet, seni adam etmeye ehlileştirmeye çalışan her düşünceyi kötüye kullanabildiğin gibi.  Biraz düşünsene sanki anti tezi o imiş gibi dinin karşısına sürüklemeye çalıştığın bilimi de kötülüğüne alet etmiyor musun? İnançsız katil de, dinci katil de kötülüğünü bilim harikası silahla yapıyor : Fizik, kimya, biyoloji matematik kullanılarak yapılıyor silah. Silahı savunma yerine insafsızca yıkım için kullanan da insan. Şimdi insanın kendi eli ve akılsızlığı ile yaptığı savaş kötülüklerinin sorumlusu pozitif bilimler mi oluyor? Atom enerjsini atom bombasına çeviren din miydi bilim miydi? Atom bombasını yapan fizik, doğayı kirleten kimya , insanları öldüren biyoloji mi oluyor bu durumda? Gidip bilimi düzeltmek ve yanlış anlaşılma durumunu ortadan kaldırmak için bilimi ve kurallarını tekrar yazmak mı gerekiyor ? Hırs ve çıkarları için her bilgiyi alet eden insanın seçimlerinde  midir sorun ?

Bilimin yasaları kuralları belli. Ama,Yaradan kendi kuralını koyuyor ve buna uymayanı kızgınlıkla cezalandırıyor mu? Sadece bencilce kızdığı için kendi yarattığını yakacağını da nereden çıkarılıyor ? İnsaf et insanoğlu seni 70-80 yıllık varoluştan, çürüyüp ayrışacak formattan kurtarıp  ebedi varoluşa ulaştırmak için tüm gaye. Anlatmış durmuş, akıl et, hikmet sahibi ol , kendini üstün görerek kibirlenme, üstünlük erdem ve bilgidedir demiş, bencilce doyumsuzca biriktirme, paylaş demiş. Kızdığı kim biliyor musun ? İnsana ,doğaya ,varoluşa bencillikleri ve cehaletleri yüzünden isteyerek bilerek  zarar verenler, vermekte ısrar edenler, insanı kandırdığı gibi adaleti  şaşmaz Yüce Kudret’i de kandırabileceğini sananlar.

İyi olmak, yapılan kötülükleri karşılıksız bırakmakmayı mı gerektiriyor ? Sanırım buna en kibar tanımlama ile saflık denir.  Basit bir evrensel yasa olduğunun farkında mıyız ? Her etki tepki doğurur. Kötülük yaparsan kötülük, iyilik yaparsan iyilik görmeni gerektiriyor bu yasa. Sen iyilik adına, kötülerden nefret etmiyor musun eleştirmiyor musun, kötü olanları dışlamıyor musun? Diyeceksin ki ben insanım. Güzel de daha büyük düşün ya bu evrensel varoluşun kuralı ise . Yani kötülük yıkım, iyilik varetme üstüne işliyorsa tüm varoluşta? Allah, iyi olan, ahlaklı,bilgili, insanlara ve tüm doğaya yararı olanlara mı cehennem vadediyor yoksa kötülükleri yapmakta  azanlara mı?  Kötülük yapan da  azan da ne yaparsa yapsın dünyada bir yolunu bulup paçayı kurtarınca yaptıkları da yanına kalsın ister misin ? Yoksa kim zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını, kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görsün kurallı evrensel bir yasa olarak eksiksiz işlesin mi ? Çok insani mi bunlar? Sen mi göremeyeceksin? Ya insan başka bir Töz’ün sadece bir çeşit sureti ise. Varoluş kısacık bir zaman dilimiyle sınırlı değilse. Ne dersin ?

Muhakkak kızıyordur anlamadan, bilmeden yöneltilen haksız suçlamalara: Akıl edeyim , kanıtlar öne süreyim derken,  araştırmadan ve eksik bilgilerle hareket edildiği için . Gene insanı yüceltip  tüm faturayı Allah’a ve dine gönderildiği için. Dinler ortadan kalkıp insan zekası sistemler egemen olduğunda dünyada baskı kötülük yok olacak iddiası var. Sanki din olmasa, Allah bilinci olmasa, dünyada kötülük olmayacak. İnsan haklı da olsa haksız da olsa doğru da olsa yanlış da olsa yukarıda sayılanları ister, sergiler. Ateistler,deistler, diğer inanç ve kabüllere sahip insanlar bi günah mı yaşıyor bu dünyada ?

İnsanlığın tarihine bak. Kan ,acı dolu. Japonlar ikinci dünya savaşında derin dini inançlarından dolayı mı kafir gördükleri Çin’e saldırdı? Naziler Allah yolunda cihat ettikleri için mi insanları gaz odalarında yoketti ? Moğollar İslam adına mı kafalardan kuleler inşa etti ? Amerikalılar, Kızılderilileri iman etmedikleri için mi soykırıma uğrattı ? Husiler, Tutsileri dini inançları farklı diye mi kırdı ? Dünyanın ekolojik dengesi dinsel ritüeller sırasında yakılan tütsülerden  dolayı mı bozuldu ? Ormanlar, ultra lüx mabedler inşa etmek için mi kesiliyor? Suriye’deki kıyım ve yıkım sadece mezhep çatışması mı? Irak’a müdahele sadece haçlı çıkarması mı ? Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş farkli kiliseler arasındaki çatışmadan mı kaynaklı ?

Koyduğu kurallara uyanların asli ödülü huri mi peki? Nerede, nasıl vaat ediyor bu paha biçilmez hurileri bir incelemek gerekir mi? Huriler var derken bunun detayı anlatılmış mıdır mesela ? Huri deniliyor da  cinsel bir obje olarak varolduğu mu yazıyor ?  Yoksa kadın denilince, huri denilince  salyası akan, aklına sadece cinsellik gelen,  öyle anlamak,  öyle olmasını umut eden bir guruh olmasın bunu öne sürenler ? Ne dersin olabilir mi?  Mesela bu huriler ya cinsellikten arınmış sadece bilgi aktaran, evrenin yapısını anlatan sanıldığı gibi “eğlenceli” olmayan  iyilik ve bilgi ile donanımlı varlıklar olmasa bari ha.  Ne dersin ? Mümkün mü? Bu cinsiyetler, cinsellik, üreme filan sadece dünyasal olmasın? Dünyada da kadın denilince aklımıza sadece cinsellik gelenlerden olmayalım. Dünyadaki kadınlarla cinsellliklerini akla getirmeden  çeşitli insani ve entellektüel paylaşımlar içeren süreçler, dostluklar, birliktelikler sözkonusu olabilmeli  midir? Melek denilince bunu “bedeni çıplak güzel kadın” olarak tasvir eden insan mıdır acaba dinler midir ? Bakış açısına, entelektüel seviyelere göre  beklenti nasıl olur acaba? Elif’e bakınca sadece mertek görmek gibi olmasın bu durum. “Göğüsleri yeni kabarmış” olarak çevrilen kelimenin Arapçada daha farklı başkaca anlamları olabilir mi? O Arapça kelimeyi tesbit ederek çeşitli Arapça sözlüklere bakma zahmeti oldu mu hiç. Aman ne gerek var filan din alimi, hacı ,hoca zaten bakmış, söylemiş, yazmış mı ? O zaman ne farkın var şıh efendi hazretleri  şöyle buyurdu, şöyle  yazdı diyenden ? Kutsal kitap şıha hocaya aklını teslim et mi diyor oku, akıl et mi diyor? Körü körüne kabul et, rituellerini yap cennetteki rezervasyonun tamam mı diyor, oku , anla ,içselleştir  ve yaşamında uygula mı  bunların gerçek anlamını ancak ilimlerde derinleşebilenler anlayabilir mi diyor?

Kibirli olma, paylaş , yardım et , çalma , zayıfları koru, öldürme, yalan söyleme, bilimin peşinde ol, akıl et, oku, idrak et, bilenlere danış derken biraz beden, biraz akıl, biraz ruhsal edinimleri, arınmayı,yücelmeyi  kastediyor olabilir mi?

“Sen sakın din diye İlahi din yerine birilerinin dayattığını değerlendiriyor, mahkum  ediyor olmayasın?”

Hepimizin bilincinde olması gereken bir  acı gerçek var dünyadaki canlılar arasında tek idrakinde olan tür olarak  ; topraktan gelen beden toprağa ( elementlerine ) ayrışacak. Bu kadar düşünebilen, mantık yürüten, hükümler veren, bilgi taşıyan muhteşem bilincimize ne olacak? Onu sormak gerekmiyor mu? Kabı çürüdü diye yok olması ne acı olur değil mi? Ya yok olmuyorsa “hardware” çürürken “software” farklı geçişlere yöneliyorsa?

Ebedi –ezeli  varoluşu, kutsallığı,yüceliği  cinsellik , bedensel hazlar, yan gelip yatma olarak algılayanlara zaten anlatılabilecek bir şey yok. Allah, bütün varlığı “bilinmeği sevdim” diye iki en üstün kavram ile özetlerken, Allah’ı  kendi fantazi dünyasında betimlediği hurilere ulaşmak için araç olarak görebilen zihniyeti, Allah bildiği gibi yapacaktır merak buyrulmasın. Sen de düşün;  kocaman evren, ezeli ebedi varoluş, iki bacak arasından bir bakışa sığar mı ? Onca eren,  onca veli, onca bilge huri için mi elini ayağını çekmiş dünyadan.  Yunus ; “cennet cennet dedikleri birkaç köşk ile  birkaç huri isteyene ver onları, bana seni gerek seni” derken hakikatini anlamamış, Allah’a karşı mı gelmektedir? Kur’anı okursan Yunus’un dediklerini mi görüyorsun , fanatik caninin kendini ve insanları acımasızca parçaladığı sözde hurilerini mi?

 Hırsızın hiç mi kabahati yok be kardeşim ? Ey insan oğlu ne ararsan kendinde ara, aklında, elinde, gözlerinde ara. Kötülüğün de kaynağı orada. Bunları bir adam etsen cennetin prototipini burada kuracaksın. Müslüman’ın bir tanımı da bunlardan kendisinin ve insanlığın emin olduğu kişidir. Evrensel iyiliği ve doğruları kabul etsen karıncayı incitmemeyi destur bilsen, asli varoluşun olduğu cennete gideceksin. Huri algın senin “seviyene” kalmış.”O tanımına göre  cennet tabir edeceğin bir yerlere  gidebilirsin . Eşek olan da“eşek cennetine gider” en fazla.  Bilgi ve erdemle gerçekliği kavrayarak evrensel varoluşa kavuşmak mümkün. Ne yapalım yazının da  diyalektiği var: Bilgin , kapasiten ve görmek istediğin oranda anlarsın her şeyi. Seçim senin. Asli gerçekliği, varlığı rededen  de bedelini öder en nihayetinde yokolur bilesin.

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.